17 Nisan 2021 Cumartesi

ÜÇÜNCÜ BOSNA - HERSEK

gercekten keske daha fazla Gore bilsem dediğim yerlerden birisi Bosna  Hersek. Güzel ama gelişmesine  çok izin verilmemiş ülkeye ilk gelişim uçak ile TRT için cekilen bir program icin ikinci kameraman yada arada ses e yardim etmek icin geldim, ilk gelişimde genelde saray bosna genelinde çalıştım ve gezdim baş çarsıyı, şehitlikleri, Bent başını ve ALİYA IZZET BEGOVİÇ'ın anıt mezarını o zaman gördüm.


İkinci gelişim ise hayatıma yön veren kadınlar ile oldu. ailecek çıktığımız bir avrupa gezisinin son ayaklarından biri oldu. Sırbistan üzerinden geldiğimiz de yanılmıyorsam GRADIŞKA sınır karakolundan girdik ve ana yollar takip ederek ZENİKA üstünden SARAYBOSNA'ya vardık. SARAYBOSNA'da bir gece konakladık ve her tatilde yaptigimize gibi sabah erkenden kalktik ki gittiğimiz yerde ne kadar çok vakit geçirirsek o kadar iyi olacagunu düşündüğümüz icin hemen kahvaltı icin kendimizi dışarı attık.

Daha onceden gelmiş olmanın verdigi Guven ile ailemi hemen ilk gelişimde boşnak böreği yediğim yere götürdüm ve ıspanaklı ve patatesli börek söyledik üzerine yoğurt afiyetle yedikten sonra, baş çarşıda uzun uzun gezindik. Carşının sokaklarından birinde muhteşem ihtişamı ile duran pazar a uğradık ve tütsülenmiş etlere biraz baktık araba ile yolculuk yaptığımız için maalesef alış veriş yapmadan çıktık.

Sonuncu ve üçüncü turum TDV TÜRKİYE DİYANET VAKFI için geldim. Ramazan'ın gelmesi ve uhreviyetimizin yükseldiği bu dönemde vakfın da görevlendirmesi ile hem kuran-ı kerim dağıtmak hem de gıda paketi hediyeleri vermeye geldik. İlk gün uzun zaman boşluğa sahip olmanın verdigi rahatlıkla AA muhabiri arkadaşımla kendimizi hemen ilk önce Aliya İzzet BEĞOVIÇ'in kabrine uğrayıp dua ettikten sonra beyaz tabyaya tırmandık resmen, yorucu oldu ama oldu. sehre biraz yukardan baktıktan ve biraz çalıştıktan sonra bizi bekleyen baş çarşı ya doğru yola indik.

Sebil ile karşıladı bizi çarşı. Bana her zaman çok tanıdık gelmiştir Sebil Bursa'dan bana ev gibi hissettirir. Baş çarşı bana her seferinde daha tanıdık gelir bir parça Bursa bir parça Çorum bir parça ise İstanbul'da. Bu sokaklarda gezmek bana hep mutluk verir. İlk paket dağıtımı OLOVO da yaptık çok az paket dağıtmamız gerekti sevinerek erkenden bitirdik işimizi. Daha önceki gelişlerde elde edemediğim çok
onemli bir yeri görmeye gittik ana yoldan yürüyerek biraz indik ve karşımda MOSTAR köprüsü bir insan bu kadar nasıl şanslı olabilir.


Yıkılma görüntülerini gördüğüm zamandan beri gelip burayı görmekte isterdim, İki defa gelmeme rağmen buraya gelememek beni uzuyordu ki bu sefer MOSTAR köprüsünü görmekte beni çok mutlu etti. korunun videolarını ve fotograflarını çektim. Bilmem bilimisiniz bir yer yıkıldığında yok oldugunda tekrar yapılması veya imar edilmesi icin kullanılır fotograflar ve videolar kendimce görev edindim buranın fotograflarda yasamasını ve gerekirse korunmasını. Saraybosnaya geri dönmek gerekiyordu daha yapılacak görevlerimiz vardi. 

Son görev yerimiz de iki küçük sehir dik, Geldik hazırlandık ve dağıtımları yaptıktan sonra manastır a gidelim dediler. Genel olarak insanlar Müslümanları kapalı ve özellikle kilise veya diğer dinlerin mabed lerine gitmez diye düşünürler ama öyle olmaz genelde. Bu mabetin bizim için önemi büyük imiş.

   

Fojnica da bulunan FOJNİCA FRANCİSCAN MONASTERY de bulunan müzeyi gezmeye gittik. Buraya bizlerden yüzlerce yıl önce fetihler padişahı Fatih Sultan MEHMET HAN gelmiş, O zamanın manastır yöneticileri Savaşmak yerine Barış yapmak istemişler  ve Fatih Sultan MEHMET HAN'ın  

‘‘Allah, peygamber ve taşıdığım kılıç üzerine yemin ederim ki, Hristiyanlar
dinlerinde serbest olacaklardır’’ 

yazan bir ferman bırakır ve o dönemden beri bu fermanlardan birisi bu manastır da saklanır Fatih Sultan MEHMET HAN ın bir pelerini ile birlikte. Bütün bunları görmek çok güzel di Bosna - Hersek yine bütün güzelliklerini bize cömert bir şekilde yine bana bize sundu her seferinde sevdim bu ülkeyi.






Kendi hayatim için bir değişiklik yapıp bir Mac Pro aldım zaten kötü olan yazıma iyice hatalar ekledim ama yinede yazmak istiyorum.







 


24 Ağustos 2019 Cumartesi

SARAYBOSNA / BOSNAHERSEK

Saraybosna'ya ikinci gelişim biri uçak yolu ile direk hava alanına diğeri de HIRVATİSTAN'dan araç yolu ile Gradişka sınır kapısını geçip ana ve ara yolları kullanarak, Saraybosna yolunda ilerlemeye başladık. Ana yol tek gidiş tek geliş ve bir yerde bir aksilikten kaza mı yoksa yol yapım çalışması mı bilemediğimiz aşırı bir kalabalık o kadar ki araçlar motorları kapatmış bekliyorlar biz de hemen alternatif bir yol bulduk bir süre geri gittik den sonra yolun bozuk ve dar olabilme risklerini biraz daha gezeriz deyip göze aldıktan sonra Bosna nehrinin diğer yanındaki yoldan gitmeye karar  verdik. Bir süre bu yolda devam ettikten sonra haritada görünen Zenika şehrine geldik gerçekten büyük bir şehirmiş burada yollar tekrar birleşiyor Zenika Saraybosna arası 70 kilometre hava karardı biz yola devam ederken büyük bir sürpriz le karşılaştık ve Saraybosna'ya 50 kilometre kala bir otoban bizi bekliyordu hemen otoban a geçtik ve onun verdiği rahatlık ve hız sınırıyla kendimizi Saraybosna'ya attık.

Yollarda daha önceki gelişimden kalma tanıdık bir iki yer gördüysem de Saraybosna da arabayla daha önce gezdiğim ve iki seferde de kaldığım kalacağım bölge Baş çarşı bölgesi olacağı için orayı da çabuk bulduk. Yoldaki sorundan daha büyük bir sorunumuz olduğunu oteli bulduğumuzda anladık.

Otel i arayıp biz yoldan geliyoruz ortalama şu saatlerde geliriz demişiz bize istediğiniz saat de gelin sorun yok demişler ancak otele vardığımızda öğreniyoruz ki otel de yer yok arabada uyuyan kızım rahat olmayan şartlarda uyumuyor ve biz de yorgun halde eşimle bekliyoruz. Bir sürü telefon trafiği yazışmaları göstermek falan derken - aa biz hata yapmışız sizin yerinizi değiştirmişiz deyip bizi başka bir otele götürdüler oda kahvaltı anlaşmışken bizi bir otele getirdiler ve sabah kahvaltıya otele gelirsiniz dediler ben yorgunluk ve sinirden Allah korusun bir daha sizinle ilişkim olsun istemem dedim ve o gece odada yattık ve sabah erkenden oteli terk ettik.

Saraybosna'ya ailecek gelmenin bir sürü nedeni vardı tabi ki ama yapılacak en önemli işten başladık sabah biz direk TİTO'nun Sönmeyen Ateşi'ni ziyaret ederek Başçarşı'ya ilerledik bu yol üstünde solda büyük ve çok güzel bir yapıya sahip pazar yerine uğradık ve aileme içeride satılan tütsülenmiş etleri gösterdim. Bir önceki gelişimde buradan aldığım tütsülenmiş etle çok güzel kuru fasulye yemekleri yapmıştım çok güzel bir tat ve koku veriyor kesinlikle. Pazarı gezdikten sonra kalan yolumuzu almaya devam ettik, sonraki durağımız Gazi Hüsrev Bey Medresesi ve müzesini ziyaret etmek oldu müzeden sonra sokağın karşısındaki camiye girdik kısa bir geziden sonra gezi kısmını kesmemiz gerekti çünkü acıkınca sinirlenen eşimi durdurmak zor ve giderek kızıyorken hemen yemek yememiz gerekiyordu ve benim çok güzel ve otantik olarak odun ateşinde börek yapan bir mekan vardı ve oraya geçtik. Üçümüze ortaya patatesli ve peynirli üstünde yoğurt olacak şekilde börek ve ayran söyledik.  Baş çarşı dan ayrıldık ve hemen yakınındaki nehir tarafına geçtik su kenarında yürürken kızımın isteği üzerine haritada yakında gördüğü kiliseye doğru yola koyulduk. Kiliseye doğru yol alırken aynı yol üstünde bulunan bira fabrikası ve müzesini gezmeye karar verdik ilk olarak çok eski olan bu fabrika hala aktif olarak kendi özel biralarını üretiyorlar. Müze bizim girişte gördüğümüz kadar küçük ve az eşya vardı ama güzel düzenlenmiş bir müze olmuştu. Yolumuz hedefimiz şimdi kızımın yapısını beğendiği Saint Anthony Katolik kilisesi. Şu ana kadar bir sürü kilise görmesine rağmen içerisin de kimsenin olmaması ve daha rahat hissetmesinden sanırım burada sorular birden pik yaptı. Bunca soru karşısında bildiğim ve dilimin döndüğünce kızımın sorularına neden olan duvarlarda'ki freskleri ve camlarda'ki vitray süslemelerini anlatmaya başladım umarım doğru ve düzgün anlatmışımdır.

Bir sonraki durağımız bu ülkedeki bu şehirdeki gönlümün saygı sevgi beslediği çok önemli bir adamı ziyaret.

Bağımsız Bosna-Hersek'in ilk cumhurbaşkanı önemli bir katliamı atlatmış bir komutan

                                                     ALİYA İZZETBEGOVİÇ

Ülkeye ikinci gelişim ama Kovaçi şehitlik mezarlığına gelişim sanırım beş yada altı olmuştur. Onun üstüne söylenecek çok şey varken ben bu konuda kendime söz söyleme yazma yetisi görmediğim için ona olan saygımı belirtip bu kısmı geçerim.

Kovaçi mezarlığına geldiğimizde bu kalabalık şehitlerin arasında yatanı bu sefer kızıma anlatmak kısa ve öz oldu duamızı ettikten sonra yönümüzü aşağı çevirdik yukarı çıkmak için. Mezarlıkta kapı az olduğu için ve bizim gördüğümüz en yakın kapı sol altta ki kapı idi ve bu yol bizim gitmek istediğimiz ik mekanı bir birine bağlıyordu. İlk ziyaret etmek istediğim yer Tarihi Saraybosna Mevlevi hanesi idi. Zamanla gördüğü hasarlar savaşlar derken bakımsız kalan ve zamana yenik düşen mekanı TİKA yeniden ayaklandırdı bu gezide aileme gösteremesem de bir önceki gelişimde Tüm uhreviyeti ile gördüm bu mekanı.

sonraki mekanımız Sarı kale daha önceden geldiğimde içinde bir işletme yoktu insanlar rahat rahat gezip oturabiliyordu ancak bu sefer bir işletme vardı ve maalesef hiç misafir Perver değildiler, bir daha gitsem bile kaleye gitsem de mekana para kazandırmamak için oraya uğramam. Buradaki hayal kırıklığını hemen atlatmak için hemen Baş çarşıya köfte yemeye indik karnımızı doyurduktan sonra bu geceyi geçireceğimiz yere ulaşmak için SIRBİSTAN üstünden KUZEY MAKEDONYA'geçmek için yola çıktık.

Çıktığımız yol başta zor ve sıkıcı geldi çünkü tek şerit sürekli iniş çıkışlarla dolu bir yol daha sonraları tüneller başladığında daha dağ yollarına gittiğimizi düşündük. Yol ilerledikçe sağımızda kalan nehir arada bir barajlar a dönüşüyor ve devasa su birikintileri oluyordu. Sarp ve zorlu dağların arasında bir yanın da dağ bir yanında koca dirina ırmağı yola devam ettik taki DİRİNA köprüsünü ve VİŞEGRAD şehrini görene kadar.  Dirina köprüsünü görünce yanında durduk ve birden bize dank etti karşımızda duran köprü dünyaca üne sahip bir Osmanlı eseri olan yapımında tartışmalara ve zulümlere neden olmuş ama çok büyük kolaylıklar sağlayan ve hayatları değiştiren bir eser, hatta aserlerin içinde yer alan NOBEL ödülüne layık görülmüş bir baş yapıtın baş kahramanı DİRİNA KÖPRÜSÜ. Bu büyük şahaseri gördükten sonra yola koyulduk ve BOSNA-HERSEK i bu şahane eseri görerek terk ettik.

.







18 Ağustos 2019 Pazar

NUAKŞOT / MORİTANYA

Maalesef Ankara'da metro seferleri sabah 06:00 da başladığı ve çalıştığım kurumunda hava alanı ulaşımı hakkında bir organizasyon yapmaması ve taksi ücretini ödememesi sonucu hava alanına eşimin beni bırakması sonucu ulaştım.

Esenboğa hava alanı çok büyük olmadığı ve düzenini bilmem sayesinde çok hızlı işlemlerimi yapıp kapıya yakın bir yerde beklemeye başladım. Uçak saati geldi ve uçağa binip yerleştim gelsin çay gitsin sıcak sandviçler hemen İstanbul a indik. Yeni İstanbul hava limanını sevdim mi sevmedim mi hala karar veremeyenler denim, çok yüksek tavanlı insana ferahlık veriyor çok büyük bir sürü imkan var çok güzel bekleme zamanı geçirilir, ancak aktarma yapacaksan ve acelen varsa çok kötü içeride
ulaşım yok bir yol var ve o da paralı ve pahalı. Bir şekilde işlerimizi ve işlemlerimizi halledip hemen uçağımıza kavuştuk ve uzun yolculuk için koltuğuma yerleştim ve yolcu eğlence sistemindeki filmleri izleyerek ve ikramları deneyerek zamanı bitirip NUAKŞOT hava alanına indik.

Daha önce buraya gelen arkadaşlara sormuştum sorun yok dediler ama gümrükten çıkarken drona el koydular ve gayet nazik bir dille elçilikten ve milli savunma bakanlığından yazı istediler yada geri çıkarken bur dan alırsınız dediler. bunu atlattıktan sonra bir sebebini hiçbir zaman anlayamadığım gibi bir Türk lokantasında yemek yedikten sonra otelimize geldik. İlk fırsatta yatıp uyudum çünkü uzun zaman ayakta ve yolda idim.

Sabah erkenden kahvaltı merakı ile salona geçtim diğer ülkelere göre daha bize benzer idi bir sürü yumurtalı ürün vardı az da olsa yemek çay kahve ve meyve vardı. Kahvaltıyı yaptıktan sonra işlerimiz için din ataşeliğine uğradıktan sonra büyük elçiliğimize uğradık, geri din ataşeliğine gelerek  cuma namazını kıldıktan sonra Maarif vakfının okulunda yemek davetine katıldık.

Bütün uyarılara rağmen balık pazarına gitmek için yola çıktık ve yaklaştığımızı anlayacak hale geldik çünkü her yeri kaplayan bir koku hakimdi. Balık pazarının içinde çok güzel balıklar gördük ancak şartlardan dolayı yemek için biraz düşünürdüm biraz iptidai şartlarda saklanıyor ve korunuyorlardı. Ancak izin alırsanız ve şartlar uygunsa görsel olarak mükemmel bir yer balık pazarı ve etrafı. Eminim ki çok güzel kareler çıkar buradan.

Akşam yemeği olarak MEŞVİİ yedik. Meşvii kuzu'nun tandır ateşinde pişmesiyle elde edilen bir yemek tavsiyeler genelde yazmam bu konuda da çekimserim seven ve sevmeyen çok olacaktır.

Zaman geldi ve işimizi yapmak ve yeni yerler görmek için arabaya atladığımız gibi iç bölgelere doğru yola çıktık. Hedefimiz yaklaşık 600 kilometre uzaktaki KİFFA şehri. Burada dikkat edilmesi gereken bir konu var bu ülkede yaşamıyorsanız bağlı bulunduğunuz elçilikten yada devlet kurumlarından YOL İZNİ almanız gerekiyor, bu yol iznini mümkün olduğunca çok fotokopi çektir melisiniz  çünkü yolda bir fotokopi çekecek yer bulamayabilirsiniz. Yol izinleri jandarma kontrollerinde araçtaki insanları görerek gerekirse pasaportu kontrol ettikten sonra yazıyı alıyorlar ve yolunuza devam ediyorsunuz.

İç şehirlere giderken yol kenarlarında bir sürü ölmüş hatta kemikleri kalmış hayvan kemikleri göreceksiniz yolculuğu gece yapacak herkesin yola yatmış yada yoldan geçen hayvanlara dikkat etmesi gerekiyor, Tabi ki hayvanların tamamı trafik kazasından ölmüyor çöp yedikleri için çıkartamadığı için ölüyor hayvan.

Son günümüzü ve akşamımızı başkent yakınlarında bir HAYM da ( çadır ) geçirdik yine yöresel yemekler yedik ve gece fotoğraf çekimleri yaptık fotoğraf çekmenin zorluğu yetmiyormuş gibi her çekilen fotoğrafta kendilerinin olduğunu düşünen insanlar yüzünden ekstra zorluklar yaşadık öyle yada böyle buradaki zamanımızı geçirip bitirdik. Türk Hava yollarının tarifeli uçağı için gece erkenden hava alanına gittik, tabi benim çözmem gereken bir konu daha vardı. Daha önce başıma geldiği için ilk işim kontrolden geçtikten sonra bilet işlemlerimi hallettim daha sonra Drone u geri almak için hava alanı gümrüğüne gittik neyse ki görevliler gayet nazik ve hızlı bir şekilde Dronu hemen teslim ettiler pasaport kontrolünden kendileri geçirdiler ve uçağa geldiğim gibi binip hediyelerimle geri dönüşe başladım.

Uçak AFRİKA seferlerinin çoğunda olduğu gibi iki ülke yapıyor, Moritanya'da yolcu bırakıp bizi aldıktan sonra Dakar'a gittik bir saat bekleme temizlik zamanından sonra uçak hareket etti ve İstanbul'a yolculuk süresince sıkıntısız ulaştık.

7 Temmuz 2019 Pazar

EİNDHOVEN / HOLLANDA

Hollanda ve Eindhoven benim çok fazla gördüğüm bir ülke, Sebebi ise benim için hayattaki en önemli insanlardan birisi olan dayımın burada yaşamasıdır.

İlk uçağa binişim, ilk yurt dışına çıkışım, ilk Eindhoven a ilk gelişim ve dayımın evine ilk gelişim.
Hayatımın en önemli ve ilkleri hep dayımın sayesinde ve onun kanatlarının altında oldu. Hollanda'ya olan ilgim ve sevgim 1990 yılına denk gelir. İlk defa geldiğim bu ülke özelinde ise bu şehir beni taa o zaman büyülemişti. Gördüğüm, yemek yediğim oynadığım ve bir süre kaldığım bu ev o zamanlar bilmesem anlamasam da zaman geçirdiğimiz bu evler PHİLİPS şirketinin işçiler ve yöneticiler için yaptığı lojmanlarmış.

Bu evleri çok yüksek standartlar göz önüne alarak her biri bir diğerinin aynı olacak şekilde tasarlamış ve yapmışlar vaktinde. Şimdi evlerin çoğu belediyeye bağlı ve kiralaması, bakımı ve işletmesi onlara ait buradaki evleri ve düzeni görüp de aşık olmamak zor.

Benim bakış açımla ve benim daha özgürlükçü anlayışım için çok güzel bir ülke ve çok güzel bir şehir. Eindhoven da sevdiğim en önemli özelliklerden birisi ise yine parklar ve bu ülkeye özgü su kanalları. Büyük parklarda birçok yabani hayvan cinsi görebilirsiniz bu hayvanlar yabani olsa da belki birkaç münferit olay olsa da kimseden ilk günlerden bu güne hayvanlara zarar verecek büyük bir hareket duymadım,  Aslında o kadar dikkatliler ki böcekçiller le bile mücadele ederken zorlanıyorlar bunun ne deni ise böcekleri yiyen büyük kanatlı ve memeli hayvanların zarar görmemesidir.


  Su kanallarında bu güne kadar hiçbir işim olmadı ancak o kadar güzeller ve o kadar imkanlar sunuyorlar ki insanın bu imkanlardan yararlanası geliyor. Su kanalındaki kanal gemilerinin ev ve otel olarak kullanılmaları kanallar da kano ve yelkenli ile gezine bilme imkanı hepsini geçtim sadece kenarında yürümek ve temiz hava almak bile güzel.

Bu ülke / şehir benim için çok etkileyici ve ilgi çekici bu ne ilk ne son gelişim muhtemelen her fırsatta gelip gidebilirim. Büyüleyici bu ülke için her fırsatı değerlendirdim ve değerlendireceğim.


Hollandayı bir yazı ile anlatmak benim için zor ve üzücü olacağından bu yazıyı kısa keseceğim ve daha detaylı anlatmak için daha özel yazılar yazmaya çalışacağım tahminen başlıkları şöyle olacaktır.


EİNDHOVEN / SU KANALI
EİNDHOVEN / EV
EİNDHOVEN / PARK

       

3 Temmuz 2019 Çarşamba

SIRBİSTAN / BELGRAD

Belgrad kuzey yarım kürede bulunan neredeyse ülkelerin yarısı için çok önemli olmuş tüm insanlık tarihi boyunca, Tabi ki bizim için ayrı bir yere sahiptir belkide ben öyle düşünüyorumdur.

Osmanlı dan kalma bir çok ortak kültürümüz zevklerimiz eğlencelerimiz ve aşklarımız kalmış bu güne. Bu gün Belgrad nerede desen bilmeyen milyonlarca Türk / Türkiyeli vardır, Taki kulağına tuna nehri türküsünün tınısı gelene kadar yeni nesil bilmese de bizim ve bizden öncekiler için bu türkü ninni gibidir aşk şarkısı gibidir.

Bize de ancak nasip oldu ve kalktık arabamızla ailecek geldik.   
Bulgaristan / Sırbistan sınır kapısına geldik araç yoğunluğu yoktu ve kapılardaki personel de ilgili ve hızlı oldukları için kapıdan çok hızlı geçtik. Kapıdan çıkar çıkmaz otoban başlıyor ilk otoban bölümü için iki avro ödedik. Otobanlar çok iyi yapılmış çok fazla dinlenme yerleri yada ( CEP ) ler var, cepler de tuvalet ve çöp kutuları bulunuyor otobanlar temiz ve temizliklerine çok dikkat ediyorlar, bu bölümlerdeki çöpleri kullanmak gayet mantıklı olacaktır. Dikkat edilmesi gereken şeylerden bir tanesi ise Türkiye de alıştığımız gibi kısa aralıklarla yakıt istasyonları yok bu yüzden yakıt alıp otobanlar kullanılmalı bence, Yakıtınız varsa ve sıkıntınız başka bir şey ise belli aralıklarla bulacağınız yakıt istasyonlarında isteyeceğiniz her ihtiyaç karşılanabilinir. Yakıt istasyonlarında çay/kahve ve yiyecek birçok şey bulmak mümkün. İkinci otoban bölümü daha uzundu ve bu bölüm için on avro ödedik, otobanlarda gidiş yönünüz de sağda dikkatinizi çekecek küçük siyah tabelalar yada çiçekler görebilirsiniz bunlar ne yazık ki yolun bu bölümünde trafik kazasında hayatını kaybetmiş insanları anmak için sevdikleri tarafından yapılmış küçük anıt yada sunaklar dır.

Belgrad Avrupa'nın en büyük yada kalabalık şehirlerinden birisidir daha önceden söylediğim gibi de öneminden ve tarihi binalarından yada güzelliklerinden dolayı çok fazla turist çekiyor. Buraya gelmeden önce konaklayacak yerleri ayarlamak ve bizim gibi araba ile geliyorsanız otoparkları iyice öğrenmek ve yerlerini tespit etmek lazım yoksa çok uğraşabilirsiniz çünkü kalabalık ve şehir merkezinde araç park edecek çok az yer var.

Bu detayları hallettikten sonra sadece bu şehri bize kalırsa dört beş gün gezmek lazım, Biz gezimize adı çok bilinen belkide ırkı pek bilinmeyen dünya için gerçekten önemli olan ve zamanında anlaşılmamış olan elektrik ve makine mühendisi NİKOLA TESLA müzesi ile başladık.   

Müze sabah 10:00 da açılıyor biz biraz heyecanlı davrandık ve çok erken saat de müzenin kapısına dayandık. müzenin kapalı olduğunu gördüğümüz için çok yakında bulunan Tasmajdanski park a geçtik. son yüzyılın en sıcak zamanlarını yaşayan Belgrad da dev gibi ağaçların altına girince parkların ve yeşilliklerin önemi bir kez daha kendini gösteriyor. Burada bir süre Şimal oyun oynadıktan ve biraz dinlendikten sonra müzeye geri gittik. Müze ücreti gayet makul ve çok ilgili çalışanları vardı, Yaşayan müzelerden biri olan bu yerde TESLA nın icatlarını insanlara uygulamalı olarak gösteriyorlar ve insanlar bundan çok etkileniyor en önemli ayrıntı ise çok özel bir parça olan TESLA'nın küllerini barındıran pirinç bir küre.

Turistik olarak önemsenen ve bu ünü hak eden KALE MEYDAN müzeye bizce yürüme mesafesinde olsa da bize çok çekici gelen Tramvay ı kullanmayı tercih ettik bir büfeden günlük sınırsız otobüs ve tramvay da kullanmak için bilet aldık ancak gördük ki bizim binmek istediğimiz tramvay yolunda çok büyük bir çalışma vardı ve kızımızın sıcağa dayanamaması da ağır basınca taksiye atlayıp ( bu şehirde ikinci defa dır taksi kullanıyoruz bize denk gelen taksiciler nazik ve yardım severlerdi. ) hemen Kale meydan a geçtik.  Kale meydan büyük yeşillik bir alan ve alanın içinde hediyelik eşyalar bulabilirsiniz ve bir askeri müze bulunmakta. Kale meydan şehrin yüksek mekanlarından birisi ve çok güzel manzaraya sahip, bu manzaraların da önemli olan kısmı SAVA nehrinin ve TUNA'nın birleştiği yeri görmesidir. Kale meydan da kafe ler var isterseniz tuna nehrinin üstünde tekne kafeler var yada güzel çok aktif olan Kneza Mihaila caddesine yürüyerek girerek bir sürü mekan la karşılaşabilirsiniz.

Benim kişisel önerim dir: Ben kalın giysiler sevmem giyemem ama burada çok güzel keçe ve kalın örgülü giysiler bulacaksınız kesin almanız lazım. 

2 Temmuz 2019 Salı

BULGARİSTAN / SOFYA

Uzun ve eğlenceli sayılabilecek bir yol ve gezi yapmak için Ankara'dan yola çıktık. Edirne'de bir gece konakladıktan sonra sabah kahvaltı yapıp Kapıkule sınır kapısına gitmek için yola koyulduk. sınır kapısına geldiğimizde pasaport araç ruhsatı ve aracın yurt dışına çıkabilmesi için gerekli belgeler hazır olduğu için çok hızlı bir şekilde her iki taraf için de işlemlerimizi yaptık sınır kapısında dezenfektan ücreti iki avro ödedikten sonra SOFYA için yola koyulduk.

kapıdan geçtikten sonra otoban başlıyor ve Sofya ya kadar geliyor yollar çok güzel,  Ay çiçek tarlalarına ve uçan leyleklere bakarak Sofya ya ulaştık. Konaklayacağımız yeri bulduk ve aracımızı park edip anahtarı alıp eşyaları bıraktık aracı park edecek bir otopark bulmak ve gezmek için 11 dakikada aracın yanına geldik maalesef aracımıza aracın gitmemesi için pranga takmışlardı.

Bu durum bana kalırsa ne çok iyi niyetli bir işletme anlayışı değil birçok yerde ingilizce tabelalar bulunuyor ancak otoparklarda  özellikle kıril alfabesi kullanılmış yerel bir telefon hattı kullanmak gerekiyor ve bir sisteme para yüklemek gerektiğini anlatan bir ilan yada sistem olmadığı için gönlük 18 avro yada 30 leva  ceza ödememiz gerekti bizim konaklamamız dan daha pahalıya geldi maalesef.

Bu küçük bir olumsuzluk can sıkıcı ama dünyanın sonu değil tabi ki, biz buraya gezmeye yeni yerler görmeye geldik ve öylede yapmaya kararlı bir şekilde gezmeye ve güzel mekanlar görmeye devam ettik. 

Maalesef Bulgaristan halkı için önemli olup olmadığından emin olamadığım ve haritada bile gösterilmeyen çok detaylı anlatılmayan bir anıt mezar gördük yol kenarında içeri girip baktık ki önemli olması gereken ve daha çok anılması gereken önemli bir insanın anma alanına girdik. RUS - OSMANLI savaşında Ruslarla birlikte savaşan ve kurulan bölgenin ilk yöneticisi olan. Özerk Bulgaristan Prensliğinin ilk prensi 1. Alexsandır'ın  anıt mezarı olduğunu öğrenince şaşırdım.

gezip görecek çok güzel parkları var park demişken lütfen genel olarak bizim kocaman ülkemizdeki büyük şehirlerimizde küçük mahallelerimize sıkışmış parklarla karşılaştırmayın lütfen onlarca hatta yüzlerce büyük parklarda gezmek için çok vakit ayırmak gerek. Bence metro ve tramvay hatlarını kullanmanız lazım çok güzel tramvay hatları var. 

Sofya da bir çok dinin yapısını görmek mümkün  (Osmanlı hayranlığım olmasa da zamanında yaptıklarını görmemek ve saygı duymamak bence büyük bir hata olur.) bu yapılardan bizim için önemli olanı belkide Avrupa birliğinde bulunan yine Müslümanlar için en özellerinden birisi olan bu cami son kalelerden biri olmakla kalmıyor çok kısık sesle de olsa hala ezan ı şerifin duyulduğu çok özel bir camii yer alıyor. 

   O olmuş bu olmuş falan filan biz sevdik ve gezdik çok da güzel gezdik en büyük sıkıntı son yüz yılın en sıcak mevsimi olmasıydı o kadar.



 
 

  

11 Mayıs 2019 Cumartesi

DJİBOUTİ ( CİBUTİ )

Cibuti'ye Türk Hava Yolları ile geldim ve AMBOLİ hava alanına indik kapı açıldı ve inmek için kapıya geldiğimizde korktuğum başıma geldi ve sıcak ve nemli hava tekme tokat daldı bize hiç acımadı, Bunlar serinden gelmiştir bir misafir perverlik yapayım yokk.

ilk işimiz arabaya oradan da otele geçmek oldu, Gerçi ilk otelimizin yerini ve halini beğenmediğimiz için başka otele geçtik. Geçtiğimiz ikinci otelin mekanı daha sakin ve temiz ATLANTİC hotel genel olarak temiz büyük odaları var. Hizmet genel olarak iyi ve sıkıntısız.

otel e yürüme mesafesinde yöresel kıyafetler ve yöresel ürünlerin olduğu mekanlar mevut, Ahşap heykeller, masklar, oturaklar ve çok renkli güzel yerli kıyafetler.

Cibuti gece gündüz genel olarak sakin ve güvenilir derlerdi geceleri bir kaç defa sokaklarda gezdim bir sıkıntı ile karşılaşmadım ancak niye olduğunu anlamadığım şekilde profesyonel makine ile fotoğraf çekerken iki ayrı yerde polisler beni durdurdular yasak diye etrafa baktım devlet binası varmı diye yoktu ben tarihi binalar çekmeye çalışıyordum. polislerin uyarısı üzerine makinemi çantama koyup oradan uzaklaştım şunu da fark ettim burada geçirdiğim sürede insanlar fotoğrafa karşı uzak ve ön yargılı lar.

genel olarak çok sıcak bir ülke turizm için çok iyi deniz leri güzel görünüyor özellikle SİNEK adası böyle güzel bir deniz çok zor bulunur kumu rengi muhteşem eğer gelirseniz kesinlikle burada denize girmelisiniz. Limandan küçük ama güçlü tekneler ile iyi pazarlık yapmak kaydıyla kiralayıp adaya ulaşabilirsiniz adada işletmeler olduğundan bahsettiler ancak biz adaya 100 metre kala direk denize atladık ayaklarımız yere değiyordu.

   
Birçok Afrika ülkesi gibi maalesef  Cibuti'nin de yoğun şekilde çöp sorunu var  metal, kağıt özellikle de plastik sorunu çok büyük eğer parası olan bir işletmeci olsam kesinlikle burada plastik geri dönüşümü işine girerdim böylece hem ülke temizlenmiş olur hem insanlar para kazanmış olur en önemlisi ise dünya bir miktar daha temiz olurdu.






Dünyanın neresinde olursa olsun ne sebeple olursa olsun biz bedenleri büyük insanlar yaptıklarımızdan bizden önce yapanlardan ders almadığımız için bunun cezasını asla ödememesi gerekenler çocuklar ödüyor.


Hangi sebeple olursa olsun bu yaşam tarzını hak etmeyen çocuklar dünyanın bütün yükünü taşıyor ve maalesef üzülerek yazıyorum ki bu yüz yılda bile çocuklar pislikten, hastalıktan daha acısı açlıktan ölüyorlar.

                                                                                                                                                                                       OBOCK kampı AYA 2019

LÜTFEN BEDENİ BÜYÜK İNSANLAR KİRLETMEKTEN VE ÖLDÜRMEKTEN VAZGEÇİN...



ÜÇÜNCÜ BOSNA - HERSEK

gercekten keske daha fazla Gore bilsem dediğim yerlerden birisi Bosna  Hersek. Güzel ama gelişmesine  çok izin verilmemiş ülkeye ilk gelişim...